24 Mart 2015 Salı

Arınç vs Gökçek Raund 1

Gökçek, Twitter hesabı üzerinden yaptığı "Bülent Arınç'a açık mektup" sözleriyle başlayan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

"Senelerdir yaptığın açıklamalarla hep partinin başına dert oldun. Partide 10 kişiye sor 9'u bunu teyid eder. Her kırdığın potu parti temizlemek için günlerini harcar."

"Ben seni paralel yapıdan talimat aldığın için tenkit ettim. Sana hakaret etmedim. Fikrimi söyledim. Delillerimi söyledim. Kızının ve damadının paralel yapının hâlâ üst seviyelerinde görev yaptığını açıkladım ve onların tesirinde kaldığını söyledim. Aynı sözlerimi tekrar ediyorum."

"Keşke bana takındığın bu yiğitliğin onda birini gezi olaylarında gösterseydin... Hakan Fidan'ın tutuklanma girişiminde gösterseydin... Ama sanma ki hakaretlerin karşılıksız kalacak. Ben sana hakaret etmeyeceğim. Çünkü hakaret eden kişi kendi seviyesini ortaya koyar. Ancak seni dava edeceğim. Hesabını mahkemede vereceksin.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Köşk'te gerçekleşen ilk Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası açıklamalar yaptı.

Arınç, Melih Gökçek'in "Bülent Arınç istifa etmeli, istifa etmezse görevden alınmalı, seni istemiyoruz " sözlerine çok ağır cevaplar verdi. Arınç, Gökçek'le ilgili, "Benim görevden alınmamı isteyecek kadar haysiyetli bir insan değildir. Bir yerlere yaranmak istiyor, oğlunun milletvekilli adaylığını garantilemek istiyor. Benim cemaat denilen olguya karşı sempatimi herkes bilir. Gökçek oy isterken bu yapının kucağında oturmuştur ve bu yapıyla Ankara'da parsel satmıştır. Zengin işadamlarına okullar yaptırmıştır." dedi.


Bu sözler üzerine Bülent Arınç'da cevap verdi.

"Gökçek benimle ilgili tweetler atmış. Bu terbizyesizce bir açıklamadır. Evet içeride bazı arkadaşlarımıza ne cevap vermem gerektiğini sordum 'Muhatap almayın, Gökçek kim siz kim' dediler. Gökçek benim görevden alınmamı isteyecek kadar haysiyetli bir insan değildir. Benim bir sevdam var, o sevda adam kandırma değil, koltuk sevdası değil, makam sevdası değil, çıkar ilişkisi değil, birilerininki gibi.
Ben burada bir dava için varım. Bu dava için ömrümü feda ettim. Ülkeme, milletime hizmet etmek için bu görevleri üstlendim. Allah kısmet ederse seçimlerden sonra bu görevde olmayacağım. Şerefimle yaşayacağım, sadece emekli maaşıyla geçinen ama kalbi huzur içinde olan bir insan olarak Ankara'nın sokaklarında dolaşacağım. Buna herkes emin olsun. Beni istifaya davet etmek, beni görevden almak için birilerine çağrıda bulunmak senin hakkın değil, haddin de değil."

"Ama Gökçek bunlardan daha fazlasını yapmıştır. Belediye başkanlığı adaylığında ve seçimlerde oy isterken bu yapının kucağında oturmuştur. Bu yapıya Ankara'yı parsel parsel satmıştır. Yurt yerleri vermiştir, zengin iş adamlarına okullar yaptırmıştır. İmar planlarında değişiklikler yaptırmıştır. Şunları yaptırmıştır, bunları yaptırmıştır. 30 Mart seçimlerine kadar da ağzından da bu paralel yapıyla ilgili bir tek kötü cümle çıkmamıştır. Çok zor seçimi kazandıktan sonra birilerine yaranmak için mücadele ediyor görünmektedir. Kanunen vermiş olduğu yerlerin hepsini iptal etme kaygusundadır. Mahkemelerde boğuşmaktadır. Biz o zaman, hiçbir zaman Ankara'yı veya devletin imkanlarını bu yapı için onların eline, kucağına bırakmadık."

Şimdi herkes merak ediyor bu işten ne sonuç çıkar diye. Halkın kurtuluşu Partisi, Ankara Mimarlar Odası, CHP Milletvekili Atilla Kart ve bazı memurların şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti.  Arınç hakkında görevini kötüye kullanma ve bilgileri gizleme suçlarından, Gökçek'e ise görevini kötüye kullanma suçlarından soruşturma başlatıldı.
Eğer soruşturmada savcılık suç unsuruna rastlarsa, Melih Gökçek için İçişleri Bakanlığı'ndan izin istenecek. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç için ise dokunulmazlığı nedeniyle fezleke düzenlenerek Meclis'e gönderilecek.
Bundan bizim şu sonucu çıkarmamız gerekiyor. Melih Gökçek eğer isnat edilen suçları işlemişse ki itham eden Akp Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı olduğu göz önüne alınırsa ortada ciddi bir problemin olduğu açıktır. Eee insanın aklına bir kaç soru geliyor tabiki
1-) Madem Gökçek Paralel yapının kucağındaydı neden onu aday yaptınız ?
2-) Ankara'yı parsel parsel sattıysa neden müdahale etmediniz ? Partiden ihraç etmediniz ?
3-) Siz Başbakan Yardımcısı olarak bunlara nasıl göz yumdunuz ?
4-) 8 Hazirandan sonra hesabını soracağım dediniz yani seçimi kazanalım da ondan sonra bakarız mı demek istiyorsunuz ?

Yazar: Uğur Büyük

11 Temmuz 2014 Cuma

Srebrenitsa Katliami

Srebrenitsa Katliamı ya da Srebrenitsa Soykırımı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)'nda Srpska Cumhuriyeti Ordusu'nun Srebrenitsa'ya karşı giriştiği Krivaya '95 Harekâtı esnasında Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8,372 Boşnak'ın Bosna-Hersek'in Srebrenitsa kentinde general Ratko Mladiç komutasindaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen addır. Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, belgelerle kanıtlanmıştır. Bosna Sırp ordusunun dışında katliama "Akrepler" olarak tanınan Sırbistan özel güvenlik güçleri de katılmıştır. Birleşmiş Milletler Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barış gücü askerinin varlığı katliamı önlememiştir.

Srebrenitsa katliami II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olması ve Avrupa'daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır.

Buraya kadar olan vikipedi bilgisi. Şimdi bunun üzerine yorum yapalım. Avrupa ülkelerinden birinde iç savaş yaşanıyor. Birleşmiş Milletler göyya olaya müdahale edip 9.000'ne yakın insanın öldürüldüğü bu bölgeye 400 asker göndermiş ki bu ölenlerin hepsininde müslüman olması çok ilginç. Bunların adalet anlayışı o zamanda aynıydı şimdide aynı. Daha bir kaç sene önce Rusya, Gürcistan'ı işgal ederkende Birleşmiş Milletler vardı. İsrail, Filistin'e bomba yağdırırken de vardı. Suriye'de iç savaş varken de vardı. Şimdi soruyorum 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler ne iş yapar ? Kendi içinde bile adaleti olmayan bu örgütten dünya barışını korumasını bekliyoruz. BM Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup,bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. BM'ye günümüzde 193 ülke üyedir.

13 Mart 2014 Perşembe

Muhafazakâr Liderlerin Para Sevdası

             Adnan Menderes'in neden Chp'den ayrıldığını hic arastirdiniz mi ? Hic uğraşmayın ben en kestirmeden anlatayım. Menderes'in Chp'den ayrilma sebebi "Toprak Reformu" yasasının kabul edilmesidir. Bu yasaya en çok karsi olanlardan birisi de Menderes'tir ve bu yüzden istifa etmiştir. Peki nedir bu Toprak Reformu ? Toprak reformu hükümet tarafından başlatılan ya da desteklenen tarımsal alanların mülkiyetinin yeniden dağıtılmasıdır. Terim sıklıkla çok geniş arazilere sahip olan çok az sayıdaki toprak sahibinden (toprak ağaları, soylular ya da büyük şirketler gibi) bu toprakların alınıp onları işleyen bireylere ya da bu bireylerin oluşturduğu kollektif oluşumlara verilmesi anlamına kullanılmaktadır. Bu el değişikliği toprak sahiplerinin rızası alınarak ya da alınmadan, tazminat verilerek ya da verilmeden yapılabilir. Bu tazminatın miktarı da sembolik miktarlardan toprağın gerçek değerine kadar değişebilir. Georgistler tarafından savunulan toprak vergisi toprak reformunun ılımlı ve piyasa ekonomisine dayanan bir çeşididir.
          Adnan Menderes neden bu yasaya karşı çıktı sorusuna gelirsek ise cevap basittir. Menderes, o zamanın en büyük toprak ağalarından birisidir. Yani olay paradır para.
           
          Demirel'i o günlerde en çok yıpratan olay ise kardeşleri hakkında basında çıkan yolsuzluk iddialarıydı. İddiaya göre, Demirel siyasi nüfuzunu kullanarak kardeşlerine krediler verilmesini sağlamıştı. Demirel özellikle kendisi ve Şevket Demirel'in okuması için köyde kalarak babalarına yardım eden küçük kardeşi Ali'ye çok zayıftı. Demirel belki de yaşamının en zor günlerini yaşıyordu. Başta Sadettin Bilgiç olmak üzere partinin 6 ağır topu istifa ettiler. 11 Ocak 1979 tarihinde Demirel'in Meclise sunduğu bütçe 41 AP'linin de karşı oyuyla reddedildi. Demirel istifasını Cumhurbaşkanı'na sundu. AP kaynıyordu. Parti içi muhalefet Demirel'in kellesini istiyordu. Muhalefetin en önemli kozu Demirel kardeşlerin kredi işleriydi. Demirellerin mal varlığı Meclis gündeminden hiç düşmüyordu. Muhalefet, Meclis Araştırma Komisyonu'nun kurulmasını istiyordu. Demirel, 15 Ocak 1979 tarihinde basın toplantısı yaparak iddialara açıklamalar getirdi. Kardeşlerinin kendi nüfuzunu kullanarak çeşitli bankalardan 26 milyon liralık (2 milyon dolar ya da 1500 adet apartman dairesi) kredi aldıkları iddiası yalanlandı. Kardeşleri 26 milyon değil, 19 milyon liralık (1 milyon 460 bin dolar) kredi kullanmışlardı!.. Baba Yahya Demirel, bile tartışmalara katılmıştı. Meclise gönderdiği açıklamada şöyle diyordu: "1925 yılından 1948 yılına kadar ticaret ve ziraatla iştigal ettim. Bu müddet içinde altın ve para olarak biriktirmiş olduğum 2.5 milyon lirayı sermaye yapması için oğlum Ali Demirel'e uzun vadeli borç olarak verdim" O yıllardaki 2.5 milyon lirayı siz hesaplayın, bu parayla neler neler yapılacağını? Bir apartman bile 10 bin lira olduğu düşünülürse o parayla hangi hacimde yatırımlar yapılırdı?

            Mesut Yılmaz'ın kumar masalarında bitiremediği Mal Varlığına bakarsak ise ;


 * Kırıkkale-Samsun yolunda Gaz Dolum Tesisleri. (Bir süre önce kapandı.)
Ankara Çankaya'da 3 apartman.
* Kuşadası'nda villa.
* Ankara'da 12 dönümlük arazi üzerinde havuzlu villa.
* Ankara Çubuk yolunda Metal Kooperatifi'nde bulunan dubleks villa.
* Ankara Keçiören'de 2 daire.
* Ankara Bahçelievler'de 2 daire.
* Ankara Bilkent'te villa.
* Ankara ODTÜ Kooperatifi'nde hisse.
* Ankara Gazi Üniversitesi Kooperatifi'nde dubleks villa.
* Bursa'da ultra lüks bir daire.
* Kırıkkale'de 5 katlı, 10 daireli apartman.
* Kırıkkale'de 40 dönüm arazi.
* İzmir'de kooperatif hissesi.
* Ankara OSTİM'de tüp gaz dolum tesisi.
* Kendisine ait bir cip, eşi ve çocuklarına ait 4 otomobil.
* Ankara Beysukent'te 3 villa.
* Ankara Çayyolu'nda kooperatif hissesi.
* Çubuk'ta havuzlu çiftlik. 
Kıbrıs-Girne Çatalköy'de 15 dönüm arazide 2 villa.
* Kıbrıs-Girne Karaoğlu mahallesinde daire.
* Kıbrıs Ozanköy'de 15 dönüm arazi.
* Yukarı Girne'de 1 daire.
* Küçükkaymaklı'da 1 daire.
* Kızılbaş Organize Sanayi'de tekstil fabrikası.
* Kıbrıs'ta 15 lüks daire.
* Tarla, arsa, bahçeli bir ev ve değerli ağaçlar, fabrikalar

Tansu Çiller'e gelirsek ise onunda maşallahı var :


Bina - Sarıyer-Yeniköy (306 metrekare)
Arsa - Sarıyer-Uskumruköy (54 bin 181 metrekare)
Arsa - Sarıyer-Kısırkaya (67 bin 674 metrekare)
Arsa - Sarıyer-Kilyos (29 bin 768 metrekare)
Arsa - Sarıyer-Kısırkaya (21 bin 750)
Zeytinlik - Muğla-Milas (13 bin metrekare)
Bina - S.S.Akdeniz Tatil Sit. Koop. (70 metrekare)
Bina - Rockwille-Maryland (ABD) (140 metrekare)
Müstakil ev - Salem, NH (ABD) (200 metrekare)
Konut - 18.Dönem Mlv. Yapı Koop.
Dubleks daire - Bilkent Konutları (350 metrekare)
İnşaat halinde - Yeşilyurtlular Yap.Koop.
İnşaat halinde - Bizim Vadi Koop.
Zeytinlik - Muğla-Milas
Arsa - Muğla-Milas
Mesken - Sarıyer-İstinye
Mesken - Üsküdar
Dükkan - Üsküdar
Tarla - Bolu-Göze (14 bin 645 metrekare)
Tarla - Tatarlar Mevkii (4 bin 180 metrekare)
NOT: Ayrıca Sarıyer Yorgancı Çiftliği'nde 11 pafta 382, 383 ve 384 nolu parsellerde 30/104 inşaat hakkı vardır.
ÜÇ YAT VE PIRLANTALAR
Tansu ve Özer Çiller çiftinin serveti, sadece taşınmazlardan oluşmuyor. Milyarlık hisselerin yanı sıra, Tansu Hanım'a ait taşınır mallar da var: Pırlanta Saat, iki çift Pırlanta Küpe, 3 adet Pırlanta Yüzük, 900 Cumhuriyet Altını, döviz, nakit TL...
Çiller çiftinin bilinen üç yatı var şimdilik

Necmettin Erbakan'ın ise ailesi tarafından paylaşılamayan ve halen daha mahkemeleri devam eden mal varlıkları:
RP’li eski Bakan Şevket Kazan, ‘’Sayın Erbakan’ın ailesi varlıklıdır. Anne ve babasından Fatih’de daire ve Sinop'ta tarlalar kalmıştır. Mal varlığı, Fatih'te 2 daire, Sinop'ta tarlalar, Kocaeli’de tarla hissesi, Çubuk’ta bir arsa, Ayrancı'da 2 daire, Altınoluk ve Balgat’da birer bahçeli ev, toplam 1 230 500 dolar değerinde dövizdir’’ dedi. Erbakan'ın bu mal varlığını nasıl elde ettiğini de şöyle açıkladı:
’Miras yoluyla ve 50 yıla yakın bir çalışma hayatının alınteri neticesinde… Mal varlığı beyanında hiçbir zaman 148 kilo altın yoktur. Mesela, 21 yılda öğretim üyeliğinde 200 bin lira tasarrufu 13,5 kilo altın tutuyor. Serveti ifade edebilmek için, rakamsal ve tekabül ettiği altın değeri ortaya koymuştur. 1949-1969 arası öğretim üyeliği, Almanya'da tank fabrikası mühendisliği, Gümüş Motor ve Gürsu Motordaki tasarrufları, TOBB Genel Sekreterliği maaşı ve tazminatı, sahibi olduğu arsa satışlarından, 2 milyon 230 bin lira para biriktirmiştir. Bu para, 148 kilo altına tekabül ediyor. Hesaplarda kolaylık olmak üzere, 2 milyon 230 bin lira olan servetinin tekabül ettiği altını ifade etmiş ve 148 kilo altın olarak belirtmiştir’’

Şimdi yazamadığımız bir Turgut Özal kaldı.Onunda ne kadar bir mal varlığına sahip olduğu bilgisine ben ulaşamadım. Ne yazılan bir kaynak ne bir gazete haberi ne de bu yönde bir beyan var. O yüzden bu konu soru işareti olarak kaldı.
            Son olarak da tabi ki Recep Tayyip Erdoğan. Onun da mal varlığını paylaşmak isterdim fakat kesin bilgiler olmadığı için ne kadar bir mal varlığı olduğunu bilemiyoruz. Yolsuzluk skandalında ortaya çıkan rakam 100 milyar dolar. Ama bu paranın tamamı Erdoğanlara mı ait yoksa toplam vurgun mu bu kadar orasını bilemiyoruz.

İlker Paşa Tahliye Oldu !

    İlker Başbuğ Paşa tam 26 ay önce 3 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı. Ergenekon Davasında bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı Terör Örgütü kurmak ve yönetmek, darbeye teşebbüs etmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Hukuk, adalet ve yargıdan söz ederken bu ülke bunu da gördü. Mahkemeler devam etti gündemler değişti. 26 ay sonra birden bire İlker Başbuğ konusu tekrar açıldı ve 2 gün içinde serbest bırakıldı. 3 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası alan bir insan 2 günde serbest bırakıldı. Bu konuya nereden bakarsak bakalım ortada çok fazla yanlış var. 
1-) Eğer bu adam suçsuz ise nasıl müebbet hapis cezası aldı ?
2-) Eğer suçlu ise nasıl 2 günde serbest bırakıldı ?
3-) Ergenekon Davası koca bir yalan mıydı ?
4-) İlker Paşa'nın hayatından çalınan 26 ay ne olacak ?
5-) Bu tahliyeler gündem değiştirme çabaları mıdır ?
6-) Yeni tahliyeler gelecek mi ?

Daha sorabileceğim onlarca soru var da cevap verecek kimse yok. Onun için uzatmıyorum. 07.03.2014 Cuma günü Türkiye Cumhuriyeti 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tahliye oldu. Cezaevinden çıkışta açıklama yapan İlker Başbuğ, "Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanarak tutuklandı. Taktir yüce Türk milletin aittir. Aradan 26 ay geçti. Bizi bu 26 ay cezaevinde nefret ve intikam duygularıyla hareket edenler burada tuttu. Beni 26 ay hürriyetimden yoksun bıraktılar. Yüce Türk milleti iddiaların geçersizliğini, Genelkurmay Başkanı ve karargahının terör örgütü olarak suçlamanın kabul edilmez bir durum olduğunu darbecilikle hiçbir alakamızın olmadığını kısa bir süre de anladı. Benim serbest bırakılmam bir başlangıçtır. Bütün kalbimle inanıyorum ki Silivri'de, Maltepe'de ve diğer yerlerde suçsuz bulunan arkadaşlarım da en kısa sürede hürriyetlerine kavuşacaklardır. Bu gerçekleşmezse benim hürriyetimi kazanmamın hiçbir anlamı kalmaz. Bugün ben ne kadar suçsuz isem benim gibi diğer arkadaşlarıma da suçsuzdur." ifadelerini kullandı.
     Şimdi İlker Paşa'nın tahliye olduğuna mı sevinelim yoksa hayatından çalınan 26 aya mı üzülelim bilemedim.

Ses Kaydı Skandalı

Bir akşam sosyal medya patladı: Tayyip'in Ses Kaydı. Youtube'a yüklenen Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen bir konuşma kaydı yayınlandı. Konuşmanın içeriği ise Bilal'in elinde kalan paranın nasıl değerlendirileceği yönündeki 5 telefon konuşması medyaya servis edildi. Bu konuşmada rüşvet yada Yolsuzluk sonucu elde edilen paranın nasıl aklandığı ortaya çıktı. Tapelerden bir kısmını paylaşmak isterim :

Tapelere göre operasyon günü oğlu Bilal Erdoğan’ı arayan Başbakan Erdoğan, iş adamlarından rüşvet karşılığı alındığı iddia edilen ve beş ayrı evde tutulan paraları bir önce elden çıkarması talimatı veriyor.
Bilal Erdoğan ise bir süre sonra babasını arayarak paranın büyük bir kısmının işadamı Ö.Faruk Kalyoncu’ya, bir kısmını da işadamı Mehmet Gür’e vereceklerini anlatıyor.
“Paraların tamamen sıfırlanmasını, ellerindeki tüm parayı çıkarmalarını” isteyen Başbakan Erdoğan, “paranın miktarı çok fazla yer kapladığı için taşınması dikkat çekmesin diye akşam hava karardıktan sonra evden çıkarılmasının daha iyi olacağı” talimatı veriyor. Konuşma kayıtlarına göre, birkaç arabayla büyük miktar paranın tahliyesinden sonra, akşam ellerinde hala 30 milyon avro kaldığı anlaşılıyor.
İddialara göre, kalan parayla Şehrizar Konakları’ndan gayrimenkul almayı kararlaştıran baba-oğul, en son kalan 1 milyon avro’yu da Faik Işık’a vermeye karar veriyor. Bir görüşmenin sonunda Bilal Erdoğan babasına birkaç polis ve savcının tasfiyesiyle yetinilmemesini cemaatin büyüklerine operasyon yapılmasını telkin ediyor.
Erdoğan ailesine ait olduğu iddia edilen kayıtlarda, Bilal Erdoğan'ın "görüntülü takip de yapıldığını" söylemesi, sosyal medyaya yeni görüntülerin düşebileceği şeklinde yorumlandı.
Bu akşam ise 2. ses kaydı patladı. Sosyal medyada Başçalan adlı kullanıcının yayınladığı ses kaydında bu defa Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan olduğu iddia edilen iki kişi yine kayıtta S… A… olduğu iddia edilen iş adamından alınacak para üzerine konuşuyor. Bilal Erdoğan olduğu iddia edilen kişi "S… A…'nın ancak 10 milyon doları verebileceğini söylerken, Tayyip Erdoğan olduğu iddia edilen kişi ise "ne söz verdiyse onu getirecek. Başkaları getiriyor da o niye getirmiyor" diyor ve ekliyor "Kucağımıza düşecekler merak etme."
Yayımlanan kayıtta yine görüntü yerine tapeler kullanılıyor, kaydın sonunda ise konuşmada adı geçen iş adamı S.A.'nın Tayyip Erdoğan'ın oğlu Burak Erdoğan'a bir villa "hediye" ettiği iddia ediliyor.


Ses uzmanları ve bilgisayar teknolojisi ile uğraşan insanlar bu kaydın montaj olmasının imkansız olduğunu kayıtta hiçbir ekleme yada birleştirme yapılmadığını ifade ettiler. Bu ses kayıtlarına inanmak yada inanmamak sizin tercihiniz fakat Başbakan kendini aklamak zorundadır. Bu kayıtlar montaj, dış mihraklar, robot lobisi, montaj lobisi, paralel devlet, cehape demek sadece çırpınıştır bunlar savunma olamaz. Başbakanın çıkıp bu iddiaların yalan olduğunu söylüyorsa ispatlamak zorundadır. Eğer ispatlamazsa bu olay hep bir soru işareti olarak kalacak ve maalesef Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ı " Hırsız" sıfatıyla anılacaktır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık Tayyip Erdoğan'ın ses kaydı için " Montaj olduğunu hissediyorum." dedi. Çok bilimsel konuştu ve nedense Tubitak'dan 5 kişiyi şutladılar. Orayı da düzenleyip ses kayıtlarını inceletecekler sanırım. Nasıl emniyette binlerce kişinin görevine son verip savcıların yerlerini kaydırıp Aksaray Valisini Başbakan'ın özel uçağıyla aldırıp İstanbul Emniyet Müdürü olarak atadıktan sonra Bilal Erdoğan ifade vermeye gittiyse sanırım şimdide onlarca savcı onlarca hakimi felan şutladıktan sonra seyyar bir mahkeme kurup kendilerini aklayacaklar. Hatta tavsiyem Hakim olarak Burhan Kuzu'yu Savcı olarak Bekir Bozdağ'ı avukat olarak da Fikri Işık'ı alın hızlı hızlı aklanırsınız kafanız rahat eder. Zaten size kim ne diyecek halkımız sizi destekler bu konuda. Başbakanımız en doğrusunu en güzelini en iyisini yapmıştır derler.

Son olarak şunu söylemek isterim. Diyelim ki bu konuşmalar montaj diyelim ki bunlar iftira. Bundan önceki Deniz Feneri vurgunu da olmadı diyelim. 4 Bakanın, Başbakan ve oğlununda adının karıştığı 100 milyar dolarlık tarihin en büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Skandalı olayı da komplo diyelim. Şimdi sorarım Sayın Erdoğan şuan oturduğunuz villayı Başbakanlık maaşı ile mi aldınız ? Evlatlarınızı Amerika'da başbakanlık maaşı ile mi okuttunuz ? Bilal Erdoğan'a ait 5 kuru yük gemisi gene sizin maaşınızla mı alındı ? Size ait olduğu söylenen İsviçre'deki 8 ayrı banka hesabında Başbakanlık maaşını mı saklıyorsunuz ? Burak Erdoğan'a ait Kısıklı'daki 1 milyon değerindeki villayı gene sizin maaşınızla mı aldınız ? Oğul Erdoğan, Doruk Izgara Limited Şirketi ile de fırıncılıktan tabldot yemeğe; otel işletmekten, kahvehaneye; kuruyemişçilikten aktarlığa kadar pek çok alanda daha faaliyet yürütebilmenin adımını atmıştı. 300 bin TL sermayeli şirketin parası gene sizin yadigar maaşınızla mı karşılandı ? Bilal Erdoğan, ağabeyi Burak Erdoğan’ın eşi Sema Erdoğan ile birlikte Atatürk Havaliamınanda Atagold’un kuyumculuk mağazasına ortak olmuşlardı. Erdoğan ailesinin diğer ortakları ise Başbakanın da yakın arkadaşı olan Atasay’ın sahibi Cihan Kamer’in çocukları Atasay ve Simay Kamer’di. 500 bin lira sermayeli şirketin yüzde 25′i Bilal, yüzde 25′i de Sema Erdoğan’ın olmuştu. Bunların parası da emekli maaşınızla mı karşılandı ?

9 Mart 2014 Pazar

En İyi Adam Sağdan Satılır

              Bu satış Chp Milletvekili iken Celal Bayar ile Demokrat Partiyi kuran Adnan Menderes zamanında başlamıştır. Daha sonra Turgut Özal'ın Süleyman Demirel'i satması olayı var. Turgut Özal'ın vefatından sonra secilen Mesut Yılmaz için Özal Ailesinin verdigi destek sonrasi Ahmet Özal'in dediği şudur " Yaptığımız en büyük hataydı." ANAYOL Hükümeti zamanında Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz'ın yüce divana sevk edilirken mecliste birbirlerini satmaları var. Sonra Çillerin bu davaların çekilmesi koşuluyla Erbakanla kurduğu koalisyon var. Eh 2000' lere geldiğimizde de malumunuz Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Erbakanı satmaları var ki satmak kelimesi burada biraz hafif kalıyor. Kimdi bu isimler hatırlayalım. Cemil Çiçek Anap kurucu üyesidir 1984. Hüseyin Çelik 1999 DYP Milletvekiliydi. Mehmet Ali Sahin 1995 Refah Partisi. Bülent Arınç 1995 Refah Partisi. Abdullah Gül Refah Partisi. Melih Gökçek Refah Partisi. Melih Gökçek bu işlerin ağa babasıdır toplamda 6 parti değiştirmiştir. Bunlar ünlü isimler olduğu için bunları saydim. Erkan Mumcu 1995 yılında Anapdan vekil olmuş 99'da Genel Başkan seçilmesine rağmen 2002'de Akp'ye geçerek Bakanlık yapmıştır daha sonra ise 2005'de tekrar Anap'a geçmiştir. Abdüllatif Şener ise 2 dönem Refah ordan Fazilet ondan sonra Akp ve son olarak da kendi partisini kurmuştur. Günümüze geldiğimizde ise Numan Kurtulmuş'un arka arkaya iki satışı meşhurdur. Önce Erbakani sonra Erbakani sattığı dava arkadaşlarını satıp Başbakan Yardımcısı olarak akp ye gecmistir. Süleyman Soylu'nun Demokrat Partiden ki iki donem genel başkanlık yapmıştır akp ye başbakan yardımcısı olarak gecisi var.
         
             Adam en iyi sağdan satılır diye boşuna demiyorum. Tayyip Erdoğan yarın ülkeyi terketse yada hapse girse yada güçten düşse bu isimlerin tekrar dağılacağını göreceğiz bu günler çok uzak değil...

5 Şubat 2014 Çarşamba

Akp'nin Başarıları

     En çok eleştiri aldığım noktalardan biri sadece Akp'yi eleştirdiğim yönündede. Bunlar için diyeceğim şeyler önceki yayınlarıma bakarlarsa Chp, Mhp ve Bdp'yi de nasıl eleştirdiğimi göreceklerdir. Haklı oldukları nokta şudur en fazla Akp'yi eleştirdim bunun sebebi de iktidar olmalıdır. Yarın iktidar değiştiğinde benim eleştirilerim de o yönde değişecektir. Çünkü icraatı yapan yada yapamayan iktidardır yani doğal olarak da hedef konumunda olan iktidar partisidir.
       Eleştirildiğim bir başka konu ise Akp'nin her yaptığı iş mi kötü yönündeki söylemlerdir. Tabi ki her yaptığı iş yanlış değil fakat eğer oranlamam gerekirse 10'da 2 doğru yapıyorlarsa bu benim için başarısızlık, beceriksizlik ve hayal kırıklığıdır. Bunu da elimden geldiğince yazıyorum anlatıyorum. Başarısızlıklarını zaten onlarca yazımda paylaştım. Akp'nin başarısına gelirsek ise halkı ikna gücü yüksek bir lidere sahip olmaları. Bugün başka biri başbakanken davulla zurnayla sınırda terörist karşılansa ve bunları da seyyar bir mahkeme kurup serbest bıraktırsa çok büyük ihtimalle vatan haini ilan edilirdi. Yada kendi genelkurmay başkanını terör örgütü kurmaktan mübbet hapse mahkum ettirirken kendi oğlunu gözaltına bile aldırtmıyorsa ve bunun için 104 polisi , 7 Emniyet müdürünü, 13 Emniyet müdür yardımcısnıı, 76’sı şube müdürünü ve 14’ü daire başkanı görevden alırken halkın buna sesi çıkmıyorsa bir liderin etkisinden söz etmek gerekir. Keriz Feneri Yolsuzluk 

Davasından hiç bir yara almadan kurtulduktan sonra şimdi de işleri büyütüp 100 milyar dolarlık rüşvet ve 

yolsuzluk davasından sadece 4 bakanını feda ederek kurtuldu. Bu paranın büyüklüğünü şöyle ifade edebiliriz 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 2014 bütçesinin yarısı kadar bu para. Sanırım bunu en büyük başarılarından 

biri sayabiliriz. Bunun dışında Cumhurbaşkanını ve Genel kurmay başkanını %100 kendine bağlı insanlardan 

oluşturarak o makamlarında etkisini minimuma çekerek kendi gücüne güç kattı. Yargı, medya, yasama ve

 yürütme,spor adamın iki dudağı arasına bakıyor. Bunlar kolay işler gibi gözükür ama tek partili dönemde 

bile böyle bir başarıya imza atan yoktur. Katılmadığım noktalar ise sağlık ve ekonomi konularıdır. Sağlık 

sektörünün düzelmesinin Akp ile herhangi bir ilgisi yoktur. Eskiden saatlerce sıra beklerdik şimdi 

beklemiyoruz komik bir cevaptır. Bunun bunlarla değil teknolojinin gelişmesiyle alakası vardır. Sağlık sektörü 

teknolojinin gelişmesiyle düzelmiştir. Şuan bankalarda, Ptt de vs. yerlerde de artık eskisi kadar sıra 

beklemiyoruz o zaman burdan şöyle sonuç çıkarabiliriz bu sektörleride Akp düzeltti :) Ekonomiye gelirsek 

ise şimdi çok ağır eleştirmek istemiyorum çünkü bu yazıyı Akp'yi olumlu yönde eleştirmek için yazdım. Ama 

sadece şunu söyleyebilirm 2001 den bu yana tüm ürünlerin fiyatına, benzine , suya, doğal gaza bunların 

haricinde Euro ve Dolardaki artışlara bakarak ve artık samanı bile ithal eder duruma geldiğimizi düşünerek 

ne halde olduğumuzu anlayabilirsiniz.

     Akp'nin en büyük başarısı ise öyle yada böyle istikrarlı bir şekilde seçim kazanmasıdır. Beğenirsiniz yada beğenmezsiniz oy verirsiniz yada vermezsiniz kabul edilmesi gereken şey Akp'nin insanları etkileme yeteneğidir. 2002'de bütün medyanın karşı olmasına rağmen televizyonlar, gazeteler Akp aleyhinde yayın yaparken %34 oy oranı ile iktidar oldular.2004 yerel seçimlerinde %41, 2007 genel seçimleri öncesi bütün anketlerde Akp'nin oyu %30 civarında seyrederken  birden bir E-Muhtıra olayı patladı ve %46 oranı aldı, 2009 yerel seçimlerinde %38,  2010 referandumunda da bir devrimci mektubu bir ülkücü mektubu okuyup ağladıktan sonra alakalı alakasız bütün maddelerin bir arada olduğu bir anayasa paketini %57 oy oranı ile evet dedirttirmeyi başardı ve 2011 genel seçimleri öncesinde ise tesadüftür iktidar alternatifi olabilecek iki partinin de kaset skandalları ortaya çıktı ve Akp bu seçimden %49 oy oranı ile iktidar da kalmaya devam etti. Bunun dışında her seçimden önce televizyonda ağlamalar ve bana suikast düzenleyecekler söylemleride bir başka seçim çalışmalarıdır ve başarılı olmuştur. Bu sene yaşanan Rabia olayı da seçim stratejisinin değişmediğini göstermektedir.
        Akp cumhuriyet tarihinin arka arkaya seçim kazanma başarısı yönünden en başarılı partisidir. Recep Tayyip Erdoğan halen daha en beğenilen lider tiplemesidir. Kadrolaşma yönünden Akp tartışmasız lider konumundadır. Saygılarımla...